Sosyal medya

twitterfacebookgoogle pluslinkedinrss feedemail

.

.

30 Eylül 2013 Pazartesi

Kreşe giden çocuğunuzu hastalıklardan koruyun

0 yorum


Acaba çocuğum kreş için uygun yaşta mı? Kreşe başlayan çocuklar sık sık hasta oluyorlar eyvah! benimkide hasta olacak mı? Bu soruları kendine soran anne sayısı o kadar çok ki, işte cevabı:

Kreş İçin Uygun Yaş Nedir?

Çocuklar doğdukları andan öğrenmeye başlarlar ve ilk eğiticileri anne-babalarıdır. Belli bir yaşa kadar çocuklar için en uygun bakım; kendi evinde, anne veya güvenilir bir yetişkin tarafından  onunla birebir iletişim içinde gerçekleştirilen bakımdır. Çocuklar;  zihinsel, sosyal ve fizyolojik olarak 2 yaşından itibaren yarım gün, 3 yaşından sonra ise tam gün okula gidebilirler.
Bazı aileler çocuğa bakacak güvenilir biri yoksa veya tercihlerini yuvadan yana kullanmak istiyorlarsa 2 yaşından önce de çocuklarını yuvaya yollamaktadır. Bu durumda aileler seçecekleri kreşte  (bir kreşte olması gereken diğer özelliklerin yanısıra)aşağıdaki özelliklerin olmasına dikkat etmelidirler:

• Eğitmenin yeterli ilgiyi her çocuğa gösterebilmesi ve çocuklarla  birebir ilişki kurabilmesi için sınıf mevcudunun az, eğitmen sayısının yeterli olması gerekmektedir. 0-2 yaş grubu için eğitmen çocuk oranı ¼’tür.
• Bu yaş grubu bebeklerin beslenme düzeni özellikle önemlidir.  Diğer yaş gruplarından farklı olarak öğün sayısı fazla (3 ana 2-3 ara öğün) ve öğünde tüketilen miktar azdır. Bu durumu gözeten ve menülerinde  bebeğinizin günlük sağlıklı besin ihtiyaçlarını karşılayan bir kreşi seçin. Kreşten haftalık menü örneğini alın ve verilmeyen besin öğelerini evde tamamlayın. Tabi menünün sağlıklı besinlerden oluşturulmuş olması gerek.
• Okulda 0-2 yaş grubuna yönelik  güvenlik tedbirleri alınmış olmalıdır.
• Bu yaş grubu için büyüme gelişme ve hastalıklardan korunmanın önemli unsurlarından biri de uykudur. Çocuğunuz, okulda yaşına göre 1 veya 2 gündüz uykusu uyumuş olmalıdır.
Ebeveynler; çocuklarının kreşe başlamasıyla sık sık öksürük ve burun akıntısı yaşamasından, ateşlenmesinden, kulak ve boğaz enfeksiyonu geçirmesinden yakınırlar. Bu dönemde  daha önce yılda 4-5 enfeksiyon geçiren çocuğunuzun yılda 8-9 hatta bazen daha fazla enfeksiyon geçirmesi, bağışıklık sisteminin doğal işleyişinin bir sonucudur. Yuvaya başlamasıyla birlikte daha kalabalık bir ortama giren çocuklar, daha önce karşılaşmadıkları enfeksiyon etkenleri ile karşılaşırlar ve daha sık hasta olurlar. Çocukları kreşten alarak bu tür enfeksiyonları  önlemek mümkün değildir. Sadece okul çağına kadar ertelemiş olursunuz. Aksine erken yaşta kreşe/okula başlayan, kalabalığa karışan çocukların ilerleyen yaşlarında bağışıklık sistemlerinin daha güçlü olduğu; bu çocukların büyüyünce alerjik hastalıklara yakalanma riskinin daha az olduğunu gösteren pek çok çalışma vardır.
Çocuğunuz; altta yatan önemli bir kronik hastalığı yoksa geçirilen enfeksiyonları kolay atlatacak ve ikinci yıl daha az sayıda enfeksiyon geçirecektir. Enfeksiyonla karşılaşan çocuk kreşe yollanmamalı, evde istirahat  ettirilmeli ve bol sıvı alması sağlanmalıdır. Hekim önerisi olmadan antibiyotik kullanmamalıdır. Çünkü bu yaşta geçirilen enfeksiyonların çoğu virüsler tarafından yapılır ve antibiyotik kullanmayı gerektirmez.


Kreşe Giden Çocuklar İçin Kış Hastalıklarından Korunma Yolları
• Sağlık bakanlığının önerdiği program çerçevesinde çocuğunuzun aşılarını yaptırın.
• Çocuklarınızı mevsim normallerine göre giydirin. Aşırı üşütmekten, terletmek ve kalın giysiler giydirmekten kaçının. Çok kalın giydirmek terlemeye bu da sonrasında vücudun soğumasına neden olur. Kreşin kaloriferlerinin ortam ısısının 22-24 derece olacak şekilde yanıp yanmadığını kontrol edin. Maalesef pek çok kreş tasarruf gerekçesiyle kaloriferlerini yakmıyor ve bu da hastalığa davetiye çıkarıyor.
• Sağlıklı ve dengeli beslenmeyen bir vücut hastalıklara daha açık hale gelir. Bu yüzden kreş menüsünü inceleyin. Eksik besin öğelerini evde tamamlayarak  çocuğunuzun  her besin grubundan uygun miktarlarda almasını sağlayın. Menülerinde abur cubur  ve sağlıklsız yiyeceklere yer veren kreşlerden uzak durun.
• Hem kreşte hem de evde ortamın nemi iyi ayarlanmalı. Kuru hava solunum yollarında bulunan ve mikropları yakalama fonksiyonu olan, silia adı verilen tüycüklerin işlevini azaltır. Çocuğunuzun odasında ve kreşte kaloriferin üzerine su dolu kaplar bulunmasını sağlayın.
• Hasta çocukları kreşe göndermeyin. Öğretmen, idareci ve diğer velilerle konuşarak tüm ailelerin aynı yöntemi izlemesini sağlayın.
• Kış hastalıklarından korunma yollarından biri temizlik kurallarına dikkat etmektir. Çocuklara en az  20 saniye sabun ve su ile ellerini yıkaması gerektiği öğretilmeli ve eğitmenleri tarafından gün içinde sıkça ellerin yıkanması sağlanmalıdır. Eller yıkanmadan göz, ağız ve burun ile temastan kaçınılmalı.
• Öğrenciler ve personel, öksürür veya hapşırırken ağız ve burunları bir kağıt mendille kapatılmalıdır.
• Sınıflar sık havalandırılmalı; temas yüzeyleri (masa, sandalye, kapı kolları) sabun ve deterjanla günlük temizlenmelidir. Bir ölçek çamaşır suyuna 9 ölçek su kullanılarak hazırlanan su,  pek çok mikrobu öldürecektir
• Kreşte  kişiler arası mesafeyi artıracak önlemlerin  (az sınıf mevcudu ) alındığından emin olun.
• Omega 3, omega 6, A ve C vitamini, çinko bağışıklık sisteminin sağlıklı bir şekilde işlev görmesini sağlayan maddelerdir. Çocuklarınızı  bu besinlerden zengin beslemeye özen gösterin.
• Kesin olarak ispatlanmadıysa da düzenli probiyotik kullanımının hastalıkları azaltıcı etkisinin olduğunu gösteren yayınlar mevcuttur. Kefir, yoğurt gibi probiyotik içerikte besinleri  sık tüketmek için çocukları özendirin.
• Hasta olduğu bilinen  veya öksürük, hapşırık gibi belirtileri olan kişilerle  çocuğunuzun mümkün olduğunca temas etmemesini sağlayın.

Çocuklarda ve bebeklerde besin alerjisi

0 yorum


Besin alerjisi: Immun sistem normal şartlarda zararsız olan bir maddeyi, yani besin maddesini, yanlışlıkla zararlı bir madde olarak algıladığı zaman besin alerjisi ortaya çıkar. Vücut buna yanıt olarak savunma sistemini harekete geçirerek o besin maddesine özgü IgE (immunoglobulin E) antikorlarını üretmeye başlar. Kişi aynı besin maddesini daha sonraları yediğinde, immun sistem büyük miktarlarda kimyasal maddeler ve histamin salgılar. Bu kimyasal maddeler, solunum sistemi, sindirim sistemi, cilt ve kalp-dolaşım sistemlerini etkileyebilecek bir dizi alerjik reaksiyonu tetikler.

Besin alerjileri bebeklik çocukluk döneminden ve hatta anne karnından başlayarak görüle bilmektedir.

Ailesinde en azından bir ebeveyni veya bir kardeşinde alerji öyküsü (alerjik rinit, astım, besin alerjisi veya egzema) olan bebeklerin yaşamlarının ilk 5-7 yılı içinde besin alerjisi ortaya çıkma riski %20 kadar yüksek olabilir.

Ailesinde alerji öyküsü olan bazı bebeklerde anne sütündeki ufak miktarlardaki alerjenlerin alınması yolu ile besin alerjisi gelişebilir. Alerji riski olan bebekler formül mamalardaki inek sütü ve soya proteinlerine karsı alerjik hale gelebilirler.

Tüm çocukların yaklaşık %6'sında 2 yaşına kadar besin alerjisi çıkma olasılığı olduğu tahmin edilmektedir. Bununla birlikte, ailelerinde alerji öyküsü bulunan bebeklerin normalden 2-4 kat daha fazla alerji riski vardır. Süt çocukluğu besin alerjisinin ortaya çıkması açısından çok hassas bir dönem olduğundan, alerjiyi önlemek için gerekenlerin yapılmasına doğumdan hemen sonra başlanmalıdır.

Besin alerjisi, alerji öyküsü olmayan ailelerde daha az görülür.

Yapılan araştırmalarda, toplumda insanların en az %15-20'sinin alınan bir besinin kendisini rahatsız ettiğine inandığını göstermektedir.

Besin alerjilerinin sıklığı genelde çocuklarda %2-8 arasında iken yetişkinlerde
%1 civarında, tüm nüfusta ise %2 oranında görülmektedir.

Besinler çoğunlukla birden fazla maddenin karışımı şeklinde olduklarından besindeki hangi maddenin alerjiye yol açtığını anlamak kolay değildir.




Besin alerjilerinde en sık rastlanılan belirtiler:

  • Kusma
  • Bulantı
  • Kramp tarzında karın ağrıları
  • Ürtiker
  • Egzama
  • Baş ağrıları
  • İshal
  • Astım
  • Öksürük, hırıltılı solunum
  • Tekrarlayan orta kulak sorunları
  • Nezle (burun kaşıntısı, aksırık, geniz akıntısı)
Besin alerjisi olan birçok insan için bu reaksiyonlar tehlikeli olmaktan çok rahatsızlık vericidir. Ancak ender de olsa bazı durumlarda anaflaktik (Duyarlı bir kişi, alerjen ile karşılaştığında vücudunda kızarıklık, şişlik, kaşıntı, nefes almada zorluk ve tansiyon düşüklüğü ortaya çıkar buna anaflaksi denir ) reaksiyonlar oluşabilir.
İnsanlar yaşamlar boyunca farklı besin ile karşılaşmaktadırlar. Bu besinlerin içerisinde
besin öğesi (protein, yağ, karbonhidrat, su ve vitamin ve minerallerdir )dediğimiz daha küçük yapı taşları mevcuttur.

Hazır gıdalarda ise tüm bu besin öğelerine ek olarak gıda katkı maddeleri eklenmektedir.
Süt ve yumurta meyve sebzelere göre daha sık alerjik reaksiyona neden olur.
Besinlerden bazıları daha ciddi reaksiyonlara neden olurlar(yer fıstığı ve
ağaç fıstıkları). Bazı besinler özellikle erken çocukluk döneminde
alerjik reaksiyonlara neden olurken (12-24 ay inek sütü alerjisi), bazıları ise hayat boyu devam eder.

Bazı besinlerin Kendileri alerjik reaksiyona neden olmanın yanında benzer türde besinlerle çapraz reaksiyonlara girerler. Örneğin ağaç fıstıklarından(badem, ceviz vb) birine alerjisi olan birinin tüm diğer ağaç fıstıklarına da reaksiyon vermesi söz konusu olabilir.

Süt çocukluğunda besin alerjisinin en sık nedenleri süt, yumurta ve soyadır. Son zamanlarda yer fıstığı ürünlerinin çok erken yaşlarda çocuklara verilmesi sonucu yer fıstığı alerjisi artmaktadır. Bebek büyüdükçe ve masadaki yemekleri yemeye başlayınca diğer besin alerjileri de ortaya çıkabilir.

Bütün yeni doğan bebeklerin 6 ay boyunca sadece anne sütü ile beslenmesi gerekmektedir. Anne sütü en ideal besin olduğundan büyümekte olan bebeğin yaşamının ilk 6 ayı boyunca başka besinlere ihtiyacı yoktur. Formül mama ile beslenen bebeklerle sadece anne sütü alanlar karsılaştırdıklarında sadece anne sütü ile beslenen bebeklerde yaşamın ilk yıllarında daha az sıklıkla egzama ve tekrarlayan alt solunum yolu problemleri görülmüştür.

Yer fıstığı proteini anne sütüne geçtiği için bebeği hassaslaştırarak ileride besin alerjisi riskini arttırabilir. Bu nedenle emziren anneler ceviz, fıstık gibi kuru yemişleri diyetlerinden çıkarmalıdırlar. Besin alerjisi görülme riski yüksek bebeklere, ek olarak biberon verilmesi gerektiği durumlarda hipo alerjik mamalar kullanılabilir. Böylece bu gruptaki bebeklerde inek sütü alerjisi ve alerjik egzama gibi durumlar inek sütü ve soya bazlı formül mama ile beslenen bebeklere göre daha az sıklıkla görülebilmektedir. Besin alerjisi olan veya besin alerjisi riski yüksek olan bebeklere katı gıdalara geç başlanmalıdır.

İnsanlarda sıklıkla alerjiye neden olan besinler :

İnek sütü: İnek sütüne karşı alerji çocukların % 3 alerji görülmektedir. İnek sütünün içerdiği proteinden özellikle alfa laktoglobulin, kazein, sığır gamma globülin, sığır albümin, ve beta laktoglobulindir alerjik niteliktedir. Diyetinden İnek sütü çıkarıldığı da Tereyağı, tereyağı aromalı diğer yağlar, margarin , Peynir çeşitleri, yoğurt, krema, muhallebi ve benzeri besinler tüketilmemelidir.

Yumurta: Sıklıkla tüketildiği hem de birçok yiyeceğin içinde bulunduğu için yaygın bir besin alerjenidir. Yumurta beyazına karşı alerji sarısına oranla daha fazla görülmektedir.
Yumurta alerjisi özellikle bebeklikte ve erken çocukluk döneminde yaygın olarak görülmektedir. Yıllar geçtikçe etkisi azalmakta ve yetişkinlik döneminde ise tamamen
kaybolmaktadır. Yumurta alerjisinde egzama veya kaşıntı deri ve göz lezyonları görülme sıklığı diğer besin alerjenlerine kıyasla daha fazladır.

Yumurta alerjisi, yumurtanın kendisinin veya yumurta içeren yiyeceklerin alınmasından sonra, dakikalar veya saatler içinde ortaya çıkan, yaygın kızarıklık, hırıltılı solunum,
kusma ve ishal ile kendini belli eder.

Yumurta akının bir yaşından önce verilmemesi, başlandığında ise yavaş yavaş arttırılması gereklidir. Alerji belirtileri ortaya çıktığında yumurtaya en az altı ay ara verilmelidir

Yumurta alerjisi olan bireyler yumurtayı ve yumurtalı besinleri diyetinden diyetlerinden çıkarmalıdır.

Balık ve kabuklu deniz ürünleri: Güçlü alerjenlerdir. Çocuklarda çoğu zaman astım veya egzamaya neden olmalarına rağmen aslında kaşıntı, deri ve gözde lezyonlar
(ürtiker) ve sindirim sistemindeki alerjiden sorumludurlar. Alerjik reaksiyonlar balığın ağza alınmasından birkaç dakika sonra görülebilir. Pişmiş ya da çiğ balığın kokusunu duyma, hatta bazen balığa sadece dokunma ile birlikte bile de aşırı duyarlı bireylerde semptomlar gözlenebilir. Alerjiye sebebiyet veren balık ve deniz ürünü yendikten sonra
deride kızarma, kaşıntı göz ve deride lezyonlar, sindirim siteminde; karın ağrısı, kusma, bulantı, ishal ve karında kramplar, solunum sisteminde; astım ve alerjik burun nezlesi, ve genel bir reaksiyon olarak anaflaksi gözlenebilir.

Alerjik reaksiyonlara neden olan balık ve deniz ürünlerinden bazıları şunlardır: uskumru, ton balığı, ıstakoz, morina balığı, sardalye, , kerevit, karides, yengeç, salyangoz, midye, istiridye, kalamar

Kabuklu ve yağlı kuruyemişler(fındık, fıstık gibi) :Sık görülen klinik belirtiler astım, dudaklarda ve yanak mukozasında kabarma, yutakta görülen ödem, ürtiker ve bazen de
egzamadır. Bu gruptaki alerjik besinler yerfıstığı, badem, hindistancevizi, kestane, ceviz, şamfıstığı, fındıktır. Genelde etkilerini yendikleri zaman göstermelerine rağmen; badem, kestane, fındık ve yerfıstığı yağları soluma yoluyla alerjik reaksiyon oluşturabilirler. Yer fıstığı alerjisi yaşamın erken dönemlerinde kendini gösterir ve çoğu bireyde yaşam boyu sürer

Tahıllar: Bu gruptaki diğer besinlere kıyasla buğday ve mısır daha sıklıkla görülen alerjen tipleridir. Mısır buğdaya kıyasla daha az alerjenik özelliğe sahiptir ve bu nedenle buğdaya göre daha fazla tercih edilir. Buğday ise her diyette önemli bir yere sahip olduğundan dolayı, diyetten çıkarılması oldukça zordur.

Buğday alerjisi olanlar Kepek, bulgur, Kuskus, krakerler, Nişasta, durum buğdayı ve durum unu, glüten, makarna, erişte diyetinde bulundurmaması gerekir.

Etler: Tavuk ve sığır etine karşı besin alerjisi de genelde bebeklik çağında görülür. Kuzu eti daha az alerjendir. Yakın antijenik ilişkilerden dolayı grup reaksiyonları görülebilir. Süte duyarlı hastalar, sığır etine alerjik reaksiyon gösterebildikleri gibi; yine aynı şekilde yumurta alerjisi olan bireyler de tavuk etine karşı duyarlılık gözlemlenebilir.

Meyveler, sebzeler: Sıklıkla alerjik reaksiyonlara neden olurlar. Herhangi bir meyve alerjik reaksiyona neden olabileceği için, tayin edilmesi zordur. Özellikle çocuklarda elma, armut, çilek, kavun, karpuz, kiraz, vişne, kayısı, şeftali alerjiye neden olurlar. Portakal sık tüketimi nedeniyle çocukluk döneminde semptomlara neden olabilir. Belirtiler pişmiş, konserve ya da reçelinden ziyade çiğ meyvelerin yenmesiyle ortaya çıkar. Çiğ meyvenin daha sık tüketildiği yaz aylarında ürtikerin görülme sıklığının arttığını görülmüştür.

Meyvelerde olduğu gibi sebzelerde de grup reaksiyonları gözlemlenebilir. Kabak ve domates gibi sebzeler çeşitli klinik belirtilere neden olabilirler. Çiğ sebzelere karşı alerji belirtileri gözlemlenirken, pişmiş şekillerine karşı herhangi bir reaksiyon oluşmayabilir.
Patates veya havuç gibi sebzelerin kabuğuna karşı bir duyarlılık mevcutken, yenebilir kısımlarına karşı bir belirti gözlemlenemeyebilir.

Kuru baklagiller: Özellikle bezelye, fasulye veya yerfıstığı ciddi alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Baklagillerden olan soya fasulyesi özellikle çocuklarda alerjik reaksiyonlara yol açabilir. Protein içeriği nedeniyle birçok ticari besinde kullanılmaktadır.

Baklagiller arasında çapraz duyarlılık söz konusu olabilir ancak bireylerin birden fazla baklagille duyarlı olması nadir görülür.

Baharatlar ve çeşni vericiler: Dereotu, anason, kimyon, zencefil, kereviz tohumu, tarçın, karanfil, kişniş, hindistancevizi, hardal, karabiber, kırmızıbiber, nane, haşhaş tohumu, adaçayı, kekik ve vanilya bu tip besin alerjilerine neden olan yiyeceklerdir.

Bununla beraber baharat alerjileri çocuklarda sıklıkla görülmez, çünkü çocuklar yetişkinlere nazaran daha az baharatlı besin tüketirler.

Hardal: Kuvvetli bir alerjendir, özellikle çocuklarda astım veya ürtikere neden olurlar.
Karabiber ve Diğer baharatlardan, vanilya ve nane nadir olarak solunum sisteminde klinik belirtiler oluştururlar. Özellikle çeşitli yiyeceklerde kullanılan tarçın, nane ve hindistancevizi yağları deride ve vücudun diğer bölgelerinde geçici şişliklere neden olurlar.

Çikolata: Özellikle çocuklarda sık tüketiminden dolayı alerjik burun akıntısı, migren,
deride kızarma kaşıntı ve sindirim sistemi bozuklukları görülebilir. Semptomlar kaynağı
aynı olan çikolata ya da kakaonun tüketilmesiyle ortaya çıkabilir.

Bal :Bal nadiren alerjiye neden olur,

Bununla birlikte herhangi bir besin maddesi alerjiye yol açabilir.

Besin alerjilerinin tanısı :

Tam bir tanı için yapılan testler arasında besin kaydı tutmak çok önemlidir. Bir yiyecek günlüğü tutmak ve aldığınız tüm yiyecekleri ve ilaçları yazmanız gerekir. Tek başına günlük ya da kayıt tutma yiyecek ve belirti arasındaki sebep- sonuç ilişkisini açıklamaz. Tanı için deri testleri ve kanda şüpheli besinlere karşı antikor bakılması çok yardımcı olur
Bazı durumlarda besinin diyetten tamamen çıkarılması(eliminasyon diyeti) gerekebilir.


Besin alerjisinde tedavi

Diyet tedavisi; Eliminasyon diyetleri, empirik diyet, birkaç besin diyeti, elemental diyet. hiposensitizasyon, semptomatik tedavi.

Basit eliminasyon diyetleri :(elimination diets) : Besin alerjilerinin tanısına olanak sağlayan diyetlerdir. Tanı için objektif testler olmadığı durumlarda klinik hikayeye dayanarak alerji yaptığı düşünülen besin veya besinlerin yasaklanması yoluna gidilir. Bir veya birkaç besinin (süt, yumurta gibi) yasaklandığı basit eliminasyon diyeti, hipoallerjenik diyet gibi çeşitli tipleri vardır. Tanı sonrası tedavide de eliminasyon diyeti kullanılır

Örneğin inek sütü alerjisi olan çocuğa süt ve süt türevleri içeren tüm besinler diyetten çıkartılır.

Çoklu eliminasyon diyetleri :

Eğer basit eliminasyon diyetinde alerjiye neden olan besin anlaşılmıyorsa daha karmaşık bir eliminasyon diyeti uygulanır. Çoklu eliminasyon diyetleri iki aşamada incelenir.
-Başlangıçta besin alerjisini oluşturabilecek büyük bir grup diyetten çıkartılır ve belli bir süre sonra bu besinler diyete tek tek eklenir.

-Çok sayıda besin diyetten yavaş yavaş çıkartılır.

Elemental diyetler :(Elemental diets) : Besin ögelerinin basit formlarının karışımından oluşan, sindirim ve emilimi kolay posasız ticari diyetlerdir. 1950 li yıllarda geliştirilmiş, 1975 te enteral beslenme için en iyi diyet türü olarak değerlendirilmiştir. Ancak bu diyetlerin bileşimindeki besin ögeleri gerçek anlamda elemental (en basit) formda bulunmayabilir.

Besin alerjileri için çözüm yolları :

-Kendinizce tanı koymayın bu sizin veya çocuğunuzun büyüme ve gelişimi için çok önemli bir besinden mahrum kalmasına neden olabilir.
-Besin alerjisinin tanısında ve tedavisinde uzmanlardan yardım alın.
-Diyetisyen yardımı ile hangi besin yerine neyi seçebileceğinizi ya da dengeli bir beslenme için neler yapabileceğinizi öğrenin.
-Diyetle besin alerjilerinin kontrolünde yeterli ve dengeli beslenmeye dikkat edilmelidir, diyette alerjiye neden olabilecek besinlerin mümkün olduğunca kullanılmaması ve bu besinlerin yerine geçebilecek besinlerin aileye ve çocuğa öğretilmesi gerekmektedir.
-Etiket bilgisi okuma alışkanlığı kazanın (içindeki maddeler, üretim ve son kullanma tarihi).
-Yemek yapımında değişik yollar, değişik lezzetler deneyin.

Bebeklerde antibiyotik kullanımı

0 yorum


Bebekler üzerinde yapılan araştırmalarda, ilk 6 ayda antibiyotik verilen bebeklerin, ilaç kullanmayanlara göre daha şişman olduğu saptandı.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Klinik Bakteriyoloji ve Enfeksiyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şaban Esen, yaptığı açıklamada, bebeklerdeantibiyotik kullanımının etkileri konusunda yapılan araştırmada, yeni doğan farelereantibiyotik verildiğini belirtti. Antibiyotikverilmeyen bir grup fare üzerinde ise Esen, “Erken safhalarda, henüz florası, ekolojik dengesi oluşmadan antibiyotik alan farelerin almayanlara göre daha şişman olduğu görülüyor.

Yakın zamanda 10 bin bebek üzerinde yapılmış araştırmaya göre hayatının ilk 6 ayında antibiyotik kullanan bebeklerin daha şişman olduğu saptandı. Antibiyotik vererek hiç akla gelmeyen birtakım yerleri bozuyoruz” dedi. Esen, şöyle devam etti: “Çok antibiyotik alan çocuklarda alerjik hastalıklar, astım gibi günümüzün sık sorunlarından olan hastalıklar görülüyor.”

sonbaharda doğan bebekler 100 yaşını görebilirmiş:)

0 yorum


ABD’nin Chicago Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre sonbaharda doğan bebeklerin diğer mevsimlerde doğanlara oranla 100 yaşını görme şansı daha yüksek. 


Bilim adamları 1880-1895 yılları arasında doğan ve 100 ya da daha fazla yıl yaşayan 1500 kişinin doğum tarihlerini inceledi. 1500 kişi arasında eylül, ekim ve kasım aylarında doğanların çoğunluğu oluşturduğu saptandı. 



HASTALIKLARA DAYANIKSIZ 
Araştırma sonuçlarına göre bir asır yaşama şansı en düşük olanlar ise mart, mayıs ve temmuz ayında doğan bebekler. Uzmanlar bunun nedenine şöyle açıklık getirdi: “Bahar ayında doğum yapan bir annenin hamileliği daha az vitamin alınan kışın son döneminde geçer. Emzirmeyi bırakıp normal gıdaya başladığında yazın sıcak günleri gelir ve bebekler hastalıklara karşı dayanıksız olur.” 

Araştırmada sonbaharda doğan bebeklerin bahar aylarında doğan bebeklerden daha az hastalandığı da ortaya çıktı. Uzmanlarsonbaharda doğan bebeklerin virüslere ve hastalıklara karşı daha dayanıklı olduğuna dikkat çekti.


Bizde inanamadık ama o kadar araştırmışlar doğruluk payı vardır diye düşünüyoruz.

Bize yazmak istediğiniz bir şey mi var?

Ad

E-posta *

Mesaj *

 

LİMAN BEBEK Copyright 2008 All Rights Reserved Baby Blog Designed by Ipiet | All Image Presented by Tadpole's Notez