Sosyal medya

twitterfacebookgoogle pluslinkedinrss feedemail

.

.

2 Kasım 2013 Cumartesi

Kardeş Kıskançlığı Nasıl Önlenir?

0 yorum




    Kıskançlık, sevilen birinin başkası ile paylaşılmasına katlanamamaktır. Kıskançlığın içgüdüsel yani doğuştan getirdiğimiz genlerimize şifrelenmiş olduğu ileri sürülmektedir. Yaşamın her döneminde görülebilir ancak çocuklukta biraz daha yoğun yaşanabilir. Bu duyguyla ilk tanışma iki yaş civarındadır. Doğal, evrensel ve insanı oldukça mutsuz eden bir duygudur. Önemli olan ne boyutta yaşandığıdır. Çocuk, herkesin kendisinden daha iyi olduğunu ve kendisinin herkesten daha az sevildiğini düşünmeye başlar. Özellikle küçük çocuklarda yeni doğan kardeşi kıskanma kimi zaman yaşamı etkileyecek ve davranış bozukluğuna neden olacak derecede yoğun yaşanabilen bir duygu olabilmekte ve yardım gerektiren bir hal alabilmektedir.

    BELİRTİLER:

    *Çocuk o güne kadar evde kendisi ilgi ve sevgi odağıyken birden ikinci plana itilmiş gibidir. Artık anne babasının ve diğer yakınlarının sevgi ve ilgisini kardeşiyle paylaşmak durumundadır. Sevilmediği düşüncesiyle anneden tamamen uzaklaşır, içe kapanır, yemek yememeye ve zayıflamaya başlayabilir.

    Kabus gördüklerini, çişlerinin geldiğini bahane ederek ilgiyi kendi üzerlerine çekmeye çalışırlar. Altını ıslatma, parmak emme gibi davranışlarla önceki gelişim evresine gerileme görülebilir.

    * Hem gün içinde hem de geceleri aşırı sinirli olurlar. Huzursuz bir görünümleri vardır, sakinleşmekte zorlanır ve kimi zaman çevrelerindeki insanlara öfkeli davranabilirler. Kendine ya da eşyalara yönelik saldırgan davranışlarda bulunabilirler.

    *Evden ayrılmayı reddetmeyle birlikte (Örn: okula gitmek istememe) baş ağrısı, mide bulantısı gibi psikosomatik belirtiler, (emin olmak için fiziki muayene yaptırılmalıdır) huzursuzluk, isteksizlik ve diğer stres belirtileri sık sık gözlenebilir.

    *Yeni bir kardeşin doğumu çocukta ilgi ve koruyuculuk, sıkıntı ve kıskançlık gibi çelişkili duygular yaşanmasına neden olur. Artık eskisi kadar sevilmeyeceği korkusu daha anne hamileyken başlayabilir. Son aylarda annenin yorgun, isteksiz ve yeni gelecek kardeşin hazırlıkları ile uğraşıyor olması çocuğun huysuzlaşıp, anneden ayrılmak istememesine neden olabilir.

    *Bazı çocuklar kıskançlık duygularını açıkça ortaya koyarak kardeşine vurma, onun oyuncağını kırma, "ondan nefret ediyorum" deme gibi davranışlar gösterirken bazıları da bu duygularını bastırır ve aşırı sevgi gösterir, bu davranışın altında çoğu zaman ana-babanın sevgisini kaybetme, tepki görme korkusu yatar.

    *Anne babaya sık sık onu sevip sevmediklerini sorma ve sevgilerinden bir türlü emin olamama yaşanabilir.

    ÖNERİLER:

    *Kardeşi doğmadan önce ona anlayabileceği bir dilde aileye yeni bir üyenin geleceği, evdeki ortamın her zamankinden daha heyecanlı ve karışık olabileceği, örneğin eve sık sık misafirlerin gelip gideceği, annenin hem yorgun olacağı hem de bebekle daha çok vakit geçirmek zorunda kalacağı, çünkü küçük bir bebeğin gereksinimleri olduğu ama aynı şeylerin o doğduğunda da yaşandığı ve her şeyin zamanla tekrar düzene gireceği anlatılabilir. Böylece çocuk psikolojik olarak daha hazırlıklı olacaktır. Bunları anlatmak için son ana kadar beklenmemelidir.
    Öncelikle rahatlayın, çocuklar etraflarındaki yetişkinlerin davranışlarından etkilenirler.

    *Çocuğa somutlaştıramayacağı sözler söylemeyin. "Sakın endişelenme seni de bebek kadar seveceğiz" cümlesi iyi niyetli olsa da çocuğun anne babanın sevgisi için kardeşle yarışmasına yol açar.

    *Hamilelik döneminde babası ya da başka bir aile üyesi (anneanne, babaanne) büyük çocuğun bakımıyla ilgili yemek yedirme, banyo yaptırma, uyutma gibi işlere başlayabilir. Böylece anne hastanedeyken ya da bebekle meşgulken çocuk kendini ihmal edilmiş hissetmez ve yaşantısının değiştiği fikrine kapılmaz.

    *Anne baba aralarında işbölümü yaparak, anne yeni bebekle ilgilenirken babanın diğer çocukla ilgilenmesi çocukta kendisiyle de ilgilenildiğini hissetmesini sağlar.

    *Anne babanın çocuğa kardeşin doğdu ama senin dünyanda değişen bir şey yok, sana olan sevgimizde bir azalma yok mesajını sadece sözcüklerle değil davranışlarla da iletmelidirler. Bu da ancak çocuğa zaman ayırmaya devam ederek onunla konuşarak, onunla ortak faaliyetlere girerek ve ona sorumluluk vererek olur.

    *Kıskanan çocukla mümkün olduğunca nitelikli zaman geçirilmeye çalışılmalı, daha önce yapmaktan hoşlandığı alışkanlıklarını gerçekleştirmesine olanak verilmelidir. Yeni gelen kardeşle birlikte önceden gerçekleşen oyun parkına gitme, akşam yemeğinden sonra hikaye okuma gibi etkinlikler birden bire son bulmamalıdır. Bu sayede çocuk statü kaybına uğramadığını farkederek özgüvenini yitirmeyecektir.

    * Yeni doğan bebeğe aşırı sevgi gösterisinde bulunmak yerine, var olan sevgiyi ilk andan itibaren paylaştırabilmeyi hedeflemek daha doğru olacaktır.

    *En iyi niyetli misafirler bile sadece bebekle ilgilenip büyük çocuğu unutma eğilimi içindedirler. Yakınların yalnızca bebekle ilgilenmemelerini, büyük çocuğa da alışık olduğu tarzda ilgi ve sevgi göstermelerini söylemek, "Kardeşin doğunca senin pabucun dama atıldı" gibi sözler söylememeleri konusunda uyarmak işe yarayacaktır.

    * Bebek için söylenen "Ne kadar yaramaz, sürekli ağlıyor ve beni yoruyor oysa ben seni daha çok seviyorum" gibi bir cümle çocuk tarafından inandırıcı bulunmayıp, tam tersine onu kandırmayı istediğiniz inancı verebilir. Bu da en başta çocuğun size olan güvenini zedeleyecektir.
    Bebeğe sürekli "bebek" demek yerine doğrudan adını söylemeye başlamak bebeğin bir nesne değil de canlı bir varlık olduğunu anımsatacaktır. · Bebeğe "benim" değil "bizim" diye başlayarak hitap etmek ve "Sessiz ol, kardeşin uyuyor" gibi sözlerle çocuğun yaşantısını bebeğe göre ayarlamak kıskançlığı tırmandıracaktır.

    *Aşırı kaygı içeren tavırlarla çocuğu bebekten uzaklaştırmaya çalışmak, yapılabilecek en büyük hatalardan biri olacaktır.

    *Kıskanmasın diye çocuğa aşırı hoşgörü göstermek durumu kötüleştirecektir. Örn: Önceden yalnız yatan çocuğun anne babasıyla yatmasına izin verilmemelidir. Çocuğa kıskanmasın diye gösterilen aşırı ilgi, bu seferde kardeşinin onu kıskanmasına neden olabilir.

    *Bebeğe zarar vermesine izin verilmeyeceği kesin bir dille anlatılmalıdır.

    *Çocuk kardeşinin canını yaktıysa, görünüşte çok kötü olan bu davranışın gerçekte bebeğe zarar vermek için değil, bir parça düşmanlık içeren bir incelemeden başka bir şey olmadığını bilin. Burada önemli olan aşırı tepki göstermemek, kibarca reaksiyon gösterip sinirlenmeden (yoksa sizi sinirlendirmek için bu davranışı tekrarlayabilir) uyarıda bulunmaktır. Çocuk mesajı alsa da almasa da iki kardeşi yalnız bırakmamak doğru olacaktır. (Beş yaşına gelene kadar çocuklar zarar verip vermediklerini kavrayamazlar.)

    *Kardeşe yönelik olumsuz duyguları reddedip, önemsememek yerine, onları kabul edip, tanımaya çalışın; "Anne, hep bebekle ilgileniyorsun." "Hiç de değil, daha biraz önce sana kitap okumadım mı?" demek yerine "Bebeğe bu kadar zaman ayırmam pek hoşuna gitmiyor." diyerek "Hayır, hiç hoşuma gitmiyor." diyerek duygularını ifade etmesini sağlayabilirsiniz.

    *Kardeşler arasındaki karşılaştırmalardan kaçının. Ancak çocuğunda bir zamanlar küçük bir bebek olduğu, aynı bakım ve özenin kendisine de gösterildiği çocuğa anlatılabilir. Çocuğun küçülmüş giysileri, bebeklik fotoğrafları gösterilerek, o bebekken yaşanan anılardan ve onun sevimli hallerinden bahsedilerek kendini daha iyi hissetmesi sağlanabilir.

    *Kardeşiyle ilgili karışık duyguları olan çocukların konu edildiği öyküler anlatmak, anne ya da babanın kendi kardeşiyle ilgili ilk hislerini paylaşması, çocuğun duygularını anlaması ve ifade etmesinde fayda sağlayabilir.

    Kardeşini sevmek zorunda olduğu söylenmemeli, "Sen artık ablasın" diyerek, yaşının üzerinde olgunluk bekleyip onun da hala çocuk olduğu unutulmamalıdır. 

    *Bebeğin gelişiyle birlikte 4-5 yaşlarındaki çocuğu ana okuluna göndermek doğru değildir. Bu durum kardeş kıskançlığını körüklediği gibi çocukta okul sendromunun gelişmesine ve çocuğun içine kapanık ya da saldırgan olmasına yol açabilir.

    *Sevginizin eşit olduğunu göstermeye çalışmak yerine; her çocuğa, birbirinden ayrı olarak, sadece kendisine özel bir sevgi duyulduğunu göstermek daha doğru olacaktır.

    *Her şeyin eşit olmasına değil, adil olmasına çalışılmalıdır. Örneğin, üç kardeşten ortanca çocuğun "Ahmet'lere kardeşim gidiyor, ama ben gidemiyorum, bu adil değil" şeklinde gösterdiği tepkiye "Kız kardeşinle geçimsizliği sürdürdüğün ve ona vurduğun için Ahmet'lere sadece ağbin gidebilir" biçiminde bir yaklaşım uygun olabilir.

    *Kardeşinin giyebileceği, ona küçük gelen giysileri ve oynayabileceği oyuncakları beraber ayırmak işe yarayabilir, fakat vermek istemediği şeyler konusunda onu zorlanmamalıdır.

    *Ailenin bütün olduğu duygusu herkes tarafından hissedilmelidir. Bunun için bütün ailenin birlikte yapabileceği, gezinti, piknik, alışveriş, film izleme gibi etkinliklere yer verilmelidir.

    *Anne-baba çocukla mümkün olduğu her fırsatta birebir iletişime geçerse, birlikte ortak faaliyetlerde bulunurlarsa, çocuğa kardeşiyle ilgili ve evle ilgili küçük sorumluluklar verilirse çocuk kendini hala güvende ve hala sevilen, önem verilen bir kişi olarak hissedecektir.

    *Kardeşler arasında kıskançlık hissettiğinizde onları birbirinden uzaklaştıracak değil, yakınlaştıracak ortamlar yaratın.
    Çocukların kavgalarında hakem rolünü almayın. Fiziksel şiddetin olmadığı durumlarda ana babanın araya girmemesi sorunun çözümünü kolaylaştırır.

    *Dikkatinizi hemen, sorun çıkaran çocuğa yönetmek yerine, zarar gören çocukla ilgilenmek, kardeşi "mağdur, ezilen" olarak nitelendirmemek gerekir.

    * Kim başlattı sorusunu sormaktan kaçınılmalıdır. Çünkü olayı kimin başlattığını öğrenmeye çalışmak çocukların birbirini suçlamasına neden olur. Her bir çocuğun kavganın çıkmasında aynı derecede suçlu olmasından yola çıkarak sonuçlarına eşit şekilde katlanmaları sağlanmalıdır.

    * Çocukların kavga etmelerine mümkün olduğunca izin verilmemelidir. Çünkü çocuklar kavga ettikçe deneyim kazanırlar. Kavga ettiklerinde de seçenekler sunulabilir yada iyi geçinme kuralları koyulabilir.

    *Kardeş çatışmasına engel olmanın tek yolu tek çocuk sahibi olmaktır. Çünkü iki yada daha çok çocuğun aynı ortamı paylaşması kaçınılmaz olarak çatışma yaratır.

    * Kardeşler arasındaki kıskançlık ve geçimsizlik ne kadar yoğun olursa olsun birbirlerinden ayrı kaldıklarında çok özlerler. Bu durum, ilişkilerinin bazen çok bozuk olduğunu düşünseniz de aslında birbirlerini çok sevdiklerini açıklar. 

    1 Kasım 2013 Cuma

    BEBEKLER İÇİN SAĞLIKLI UYKU SÜRELERİ

    0 yorum
    Annelerin uykunun çocuk gelişimindeki önemini bilmediğini dile getiren Uzm. Dr. Saral; “Maalesef annelerin çoğu bebeklerinin beslenmesine aşırı dikkat ederken, bebeklerin büyümesi için uykunun genel olarak gerekli olduğu dışında, kaliteli ve kesintisiz gece uykusunun bebeklerin büyümelerinde ve beyin gelişiminde ne kadar önemli role sahip olduğunun farkında değiller. Mükemmel bir gece uykusu, bebeğinizin gün boyu öğrendiklerini düzenlemesini, enerji depolarını yenilemesini ve yeni güne mutlu, zinde ve en önemlisi öğrenmeye açık olarak başlamasını sağlayarak zihinsel gelişimini hızlandırır. Bebeklerin uyku problemleri yaşaması beyin gelişiminde geriliğe neden olacak ve sağlıklı büyümesine engelleyecektir. Çünkü 0-3 yaş dönemi zihinsel gelişim ve sağlıklı büyüme için çok kritik bir dönemdir. Bu dönemde bebekler çok hızlı büyür ve gelişirler. Sonraki dönemlerde büyüme ve gelişme hızı düşer. Özellikle beyin gelişimi için 0-3 yaş dönemi hayati önem taşır. Beyin gelişiminin % 80’i bu dönemde tamamlanır ve beyin ölçüsü neredeyse yetişkinlikteki büyüklüğe ulaşır. Ayrıca bu dönemdeki hataların ve ihmallerin telafisi mümkün değildir. Eğer 0-3 yaş döneminde çocuk ihmal edildiyse; kesintisiz ve kaliteli uyumadıysa, sağlıklı beslenmediyse ve iyi bakılmadıysa bunlar beyin gelişimde geriliğe yol açarak ileriki yaşlarda telafisi olmayan durumlara neden olabilir. Bu nedenle kesintisiz gece uykuları bebeğin potansiyel beyin gelişimini gerçekleştirmesi için çok önemli role sahiptir” açıklamasında bulundu.

    Hangi dönemde ne kadar uykuya ihtiyaç var?

    * Yenidoğan döneminde bebekler günde toplam yaklaşık 11-18 saat uyurlar. 3-4 kez gündüz uyumaları da vardır.

    * 2-3 aylık dönemde 3-4 saat aralıksız uyur ve beslenmek için uyanır. Aktif uyku %43’e düşer.

    * 3 aylık olduklarında bebeklerin %71’i tüm gece boyunca uyurlar.

    * 4 aylık dönemde, geceleri daha uzun; gündüzleri daha kısa uyurlar.

    * 6 aylık periyotta 5-6 saatlik uyku döngüsünde 1-2 kez uyanırlar. Uyandıktan sonra bebeklerin 1/3-1/2’si kendi kendine yeniden dalarlar. Günde toplam yaklaşık 11-14 saat uyurlar ve bu bebeklerin %84’ü tüm gece boyunca uyuyabilir.

    * 10 aylık bebeklerin 90%’ı tüm gece boyunca ve günde ortalama 10-13 saat uyurlar.

    * 12 aylık bebekler günde toplam yaklaşık 10-13 saat uyurlar.

    * 18-21 ay arası gündüz uykusu teke düşer.

    * 21-36 ay arası çocukların büyük kısmı günde 1 kez yarım saat ile 3 saat arası öğlen uykusuna ihtiyaç duyarlar.2 yaşında günde 10-12 saat uyurlar.

    * Oyun çağı çocukları ise gün içinde 12-14 saat uyur. 1-3 kez gündüzleri uyurlar; ancak bunun akşam uykusuna yakın bir dönemde olmamasına özen gösterilmelidir.

    * Okul öncesi dönemde ise geceleri 11-13 saat arası uyurlar, genellikle gündüz uyumazlar.

    * 5-12 yaş arası çocuklar geceleri 11 saat uyurlar.

    * Son yapılan çalışmalar ergenlerde gecede 10 saatlik bir uykuya ihtiyaç olduğunu göstermiştir. Ortalama 7-7,5 saattir.

    * Erişkinlerde ise optimal uyku süresi 8 saattir. Yaş ilerledikçe uyku, uykuya dalma ve uykuda kalma süreleri değişiklik gösterir.

    29 Ekim 2013 Salı

    TEBRİKLER HAMİLESİNİZ !!!

    0 yorum

         Çocuk sahibi olmak isteyen çiftler bu mutlu haberi aldıklarında heyecanla bebek için hazırlıklara başlar. Ebeveyn adaylarının ilk endişe ettikleri konu anne ve bebeğin dokuz aylık bu yolculuğu sağlıklı ve huzurlu bir şekilde tamamlamasıdır. Gebelik boyunca hem anne hem de bebeğin sağlığına etki eden pek çok etmen vardır. Bu etmenlerden en önemlilerinden biri; annenin gebelik süresindeki beslenme şeklidir.
        Doğru beslenme, bebeğin anne karnında zihinsel ve fiziksel olarak sağlıklı büyüme-gelişmesini, annenin sağlıklı bir gebelik ve emziklilik dönemi yaşamasını büyük ölçüde destekler.

    ALINAN KİLOLARIN AZI KARAR ÇOĞU ZARAR !

       Gebe kadının vücudundaki değişikliklere uyum sağlaması için ağırlık kazanımı önemlidir. Bebeğin ağırlığı, artan kan hacmi, büyüy­en göğüsler, plasenta ve amniyotik sıvı annenin ağırlık artışına katkıda bulunmaktadır. Sağlıklı yetişkin kadınlar için gebelik süresince normal ağırlık kazanımı 10-14 kg aralığındadır. Gebelik başlangıcında kilolu olan bireylerin 8-10 kg aralığında, adölesan ve gebelik başlangıcında zayıf olan gebelerin 14-16 kg ağırlık kazanmaları normaldir. Gebelik süresince yeterli ve dengeli beslenemeyen anne adayları önerilenden az veya fazla kilo kazanırlar. Bu durum anne ve bebek için olumsuzluk yaratabilir.

    Yeterli kilo kazanamayan gebeler;
    -        Erken doğum,
    -        Bebekte gelişim problemleri,
    -        Düşük doğum ağırlıklı bebek(2500 kg'ın altı),
    -        Gebenin besin depolarının azalması,
    -        Adölesan gebenin büyümesinin duraklaması gibi problemlerle karşılaşma olasılıklarının artmasına sebep olurlar.

    Bebeğe değil kendine kilo alan gebeler;
    -        Zor, erken, ölü doğum, sezeryan riski,
    -        Yüksek kan basıncı,
    -        Kalp damar hastalıkları,
    -        Gestasyonel diyabet(gebelikte görülen şeker hastalığı),
    -        Bozulmuş glikoz toleransı(IGT) gibi problemlerle karşılaşabilirler.

    GEBELİKLE BİRLİKTE İHTİYAÇLARINIZ ARTAR

    Enerji:
    Gebelik dönemindeki her kadın “Artık çift canlısın bol yemen gerekir” cümlesi ile karşı karşıya kalır. Peki gerçekten annenin ve bebeğin sağlıklı bir gebelik süreci yaşaması için bu kadar fazla enerjiye ihtiyacı var mıdır?
     Evet, bebeğinizin zihinsel ve fiziksel olarak sağlıklı büyüme-gelişmesi, sizlerin sağlıklı bir gebelik süreci geçirmesi ve emziklilik dönemine vücudunuzun hazırlaması için enerji gereksiniminiz artar. Fakat bu artış toplumumuzun algıladığı gibi ölçüsüz ve bilinçsiz yemek değildir. Gebeliğe başlangıç ağırlığınız normal aralıkta ise; ilk 3 aylık dönemde günlük 150 kalorilik, son 6 ayda ise günlük 300 kalorilik enerji artışı yeterlidir. Eğer gebeliğe başlangıç ağırlığınız normalin üzerinde ise ilk 3 ay fazladan enerjiye ihtiyacınız yoktur. Hatta ağırlığınız gebelik için risk yaratacak kadar fazla ise ilk 3 içerisinde diyetisyeninizin hazırlamış olduğu beslenme programı ile kilo kaybetmeniz mümkündür. Gebeliğin 4. Ayından sonra günde 150 kalorilik enerji artışı yeterlidir. Gebelik öncesi ağırlığınız normalin altında ise veya 21 yaşının altındaysanız ; depolarınızın hem gebelik hem de emziklilik dönemi için desteğe ihtiyacı var demektir. Bu nedenle ilk 3 ay günlük 250 kalorilik enerji artışı, 4. Aydan sonra 300 kalorilik enerji artışına ihtiyacınız vardır.
         Ne kadar enerjiye ihtiyacımız olduğu konusunda artık kafamızda bir şeyler oluşmaya başladı. Şimdi aklınızda, ’’Bahsettiğimiz enerji açığını kapatmak için canımızın çektiğini mi yoksa bebeğin ihtiyacı olanı mı tüketmemiz gerekli?’ Gebelik döneminde özellikle tüketilmesi gereken besinler var mıdır? gibi sorular dönmeye başladı.
    Boş enerji kaynaklarından kaçının !
    Tercih ettiğiniz besinin kalorisi değil besin değeri önemlidir. Çayınıza ilave ettiğiniz 3 adet küp şekerin enerjisi ile 1 porsiyon kuru meyvenin enerjisi birbirine yakındır. Fakat küp şekerin size tek getirisi depo edilecek olan yağ iken, kuru meyveden aldığınız demir sizin ve bebeğinizin demir depoları doldurmanıza yardımcı olur. Bu nedenle gebelik süresince, hamur işleri,şerbetli tatlılar, hazır meyve suları ve asitli içecekler, normalden daha yağlı ve tuzlu besinler yerine biyoyararlılığı yüksek olan besinleri tercih etmelisiniz.
    Bebeğe ve size değer katan besinler ;
    Soframızın olmazsa olmazı ; ekmek. Özellikle tam buğday ekmeği tercih etmeniz, B grubu vitaminine olan ihtiyacınızı karşılamanıza yardımcı olacaktır.
    Kahvaltının besin deposu ; yumurta. Anne sütünden sonra insanın ihtiyacı olan tüm besin öğelerini bulunduran tek besindir. Ayrıca yumurta en kaliteli protein örüntüsüne sahip. Bu nedenle özellikle gebelik gibi vücudun besin ögelerini kullanarak yeni bir oluşum içerisinde bulunduğu dönemde mutlaka her sabah bir yumurta tüketmelisiniz.
    Güçlü bir iskelet yapısı için süt ve süt ürünleri; Günlük 3 su bardağı (600 ml) süt grubu sizin ve bebeğinizin Kalsiyum ihtiyacını karşılar. Mide bulantılarının yoğun olduğu ilk 3 ay sütle aranız iyi olmayabilir. Süt yerine yoğurt,ayran,cacık,kefir gibi süt ürünlerini tercih edebilirsiniz.
    Pirinç pilavı yerine bulgur; Pirinç pilavı, makarna, erişte gibi glisemik indeksi yüksek besinler yerine bulgur tercih etmeniz gebelik sürecinde gestasyonel diyabet ( gebelik şekeri) ile karşı karşıya kalma riskinizi azaltır. Bulgur pilavının bir artısı da B grubu vitaminleri ve protein oranının pirinç pilavına göre daha yüksek olmasıdır.
    Daha zeki çocuklar için omega-3; Gebelik sürecinde tükettiğiniz omega-3 bebeğinizin beyin gelişimine büyük katkı sağlar. Bu nedenle beslenme programınızda mutlaka ceviz,koyu yeşil yapraklı sebzeler ve balık gibi omega kaynaklarını bulundurmalısınız.
    Hem lezzetli hem değerli ; kuru meyveler. Özellikle demir deposu olan kuru üzüm,kuru kayısı, kuru erik, kuru incir gibi besinler hem tatlı ihtiyacınızı karşılar hem de bol miktarda B1, B2, B3, B6, A, C ve E vitamini, demir,potasyum ve magnezyum içeriği ile bebeğin gelişimine katkı sağlar.
    Konstipasyonu (Kabızlık) önlemek için bol posa: Gebelik sürecinde pek çok kadının kabusu olan konstipasyon (kabızlık) probleminin çözümü aslında çok kolay. Lif oranı yüksek olan sebze, meyve, kurubaklagiller , esmer ekmek ve bulgur gibi gıdaların beslenmenizde yer alması barsak hareketlerinizin düzene girmesini sağlar. Ayrıca diyetinizde sebze ve meyvelerin yer alması vitamin ve mineral açısından da sizi destekler.
    İlk 3 ay Folik asit; Eksikliği bebeğin spina bifida (ayrık omurga) gibi nöral tüp bozukluklarına sebep olabilir. Bu nedenle gebelik süresince mutlaka yeşil yapraklı sebzeler,ceviz,fındık gibi yağlı tohumlar ve kurubaklagilleri tüketmeye özen gösterin.

        Hepinize sağlıklı ve keyifli bir gebelik diliyorum…

    21 Ekim 2013 Pazartesi

    ÇOCUK VE BEBEKLERDE GRİP AŞISI UYGULAMASI

    0 yorum

    Çocuklara grip aşısı yaptırmalı mıyız? Bunun herhangi bir sakıncası var mı? Bu hep merak edilen bir sorudur.
    6 aydan küçük bebeklere grip aşısı uygulanmaz. Emziren annelerin ise grip aşısı yaptırmalarında bir sakınca yok. Bebeklerle yakın temasta bulunanların da aşılanması gerekiyor. 

    EYLÜL'DE AŞILANSINLAR 
    6 aydan büyüklerde ise özellikle risk grubundakilerin (Örneğin; astım, kalp, böbrek, ve diyabet hastası olanlar) aşı yaptırması öneriliyor. Diğer çocuklarda da hekime danışarak aşı yaptırmanın koruyucu olduğu belirtiliyor. Aşı 9 yaşın altındaki çocuklara, iki dozda uygulanıyor. Aşı yaptırmak için en uygun zaman; Ekim-Kasım ayları... Ancak aşının koruyucu etkisi çocuklarda bir ayda oluştuğundan; Amerikan Pediyatri Akademisi, Eylül ayından itibaren grip aşının yapılmasını öneriyor. Grip aşısının içinde canlı virüs olmadığından, aşının çocuklarda gribe yol açmadığını bilmelisiniz. Yumurta alerjisi ve ağır ateşli hastalıklar durumda ise aşı uygulanmıyor. 




    ÇOCUĞUMU KREŞE Mİ VEREYİM BAKICIYA MI?

    0 yorum
    Bu soruyu çalışan anneler hep sorar dururlar..
    Ama cevap kreşe verilecek çocuğun 3 yaşında olması idealdir.
    İlk bir yıl içinde, anne ve çocuğun uzun süreli ayrılık yaşaması sakıncalı olabilir. Bu nedenle bakıcı da olsa anne muhakkak çocukla olmalıdır. Aileden birinin bakıcıyla kalmasından daha çok, çocuğun kendisini kimin yanında güvende hissettiği önemlidir.



    Bebekler altıncı aylarından itibaren, yabancıları ayırt etmeye ve anneden ayrılmak istememeye başlar; 'ayrılık kaygısı' denilen durum meydana gelir. Ayrı kalma süresi uzarsa, bebek için kalıcı sorunlar oluşabilir. Bu nedenle, anneleri çalıştığı için bakıcıya bırakılan çocukların, akşamları mutlaka annelerinden ilgi ve bakım görmeleri önemlidir. Bebeğiyle sağlıklı ilişkisi olan anneler, bebeğin temel güven duygusunun gelişmesini sağlar. Çocuk üç yaşına geldiğinde ise artık sosyalleşme çağındadır. Anne ve babadan uygun bir şekilde ayrı kalabilmeyi bu yaşta öğrenir. Üç yaş; bu nedenle kreşe başlama yaşıdır. Kreşler, çocuğun okul öncesi eğitiminin başladığı yerdir. Bu nedenle çocuğun sadece bakım aldığı yerler olarak düşünülmemelidir. Annesi evde olan çocuklar için de kreşler, yaşıtlarıyla birarada olabileceği bir ortamdır. Dolayısıyla, bakıcı ve kreş aynı işlevi görmemektedir. 

    Bebek ve anne ilişkisi
    Bebek anneyi ayırt etmeye, ona gülümsemeye üçüncü aya doğru başlar. Bu süreçte anne ve bebek arasında bağlanma gelişir. Bebek büyüdükçe fiziksel olarak anneye bağlılık azalır ama bebek kalıcı olarak sağlıklı olarak geliştirdiği bağlanmayı devam ettirir. Bu dönemde bebeğin anneyle ilişkisi, elbette üçüncü şahıslarla kurulabilecek bir ilişki değildir. 

    Sık sık bakıcı değiştirmemelisiniz.
    Sık bakıcı değiştirmek, özellikle de yaşamın ilk iki yılında çocuklarda 'güvensiz bağlanma' denilen duruma neden olabildiği için istenmeyen bir durumdur. 'Güvenli bağlanmaya' sahip bebekler, ilerde daha kolay akran ilişkileri geliştirebilir, daha az öfke yakınmaları ve zayıf davranış kontrolü gösterebilir. Ya da ciddi psikiyatrik rahatsızlıklar bu bebeklerde daha az oranda görülür. Bakıcının çocukla geçirdiği zaman, çocuk için ikinci bağlanmanın gerçekleşmesi olacaktır. Bu nedenle bakıcının çocuğun sadece fiziksel özelliklerini karşılaması değil, onunla zaman geçirmekten zevk alabilen birisi olması önemlidir. Tabii fiziksel bakımı gerçekleştirebilecek ve gerektiğinde ilk yardım yapabilecek olması da tercih edilmelidir. 




    2 Ekim 2013 Çarşamba

    1-7 ekim Emzirme Haftası

    0 yorum

    Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, ülkemizde de 1 – 7  Ekim tarihleri arasında ‘Emzirme Haftası’ kutlanıyor.

    Emzirme, çocuklara yaşam için en iyi başlangıcı sağlayan bir faktördür. Ayrıca anne sağlığının korunmasında da büyük ölçüde rol oynar. Birçok çalışma, anne sütüyle beslenen çocukların daha az hastalandığını ortaya koymaktadır.



    Dünya Sağlık Örgütü (WHO), bebeklerin ilk 6 ay, su dahil hiçbir ek gıda almadan, yalnızca anne sütüyle beslenmesini, daha sonra ek gıdalara başlanarak emzirmeye 2 yaşına kadar devam edilmesini önermektedir. Buna karşın annelerin büyük çoğunluğu bebeklerine yapay yiyecek ve içecekler vermeye oldukça erken dönemlerde başlamakta ve 2 yaşından çok önce anne sütüyle beslemeyi kesmektedirler.

    Ülkemizde  ilk 3 ay sadece anne sütüyle beslenme oranı % 16,   ilk 6 ay sadece anne sütüyle beslenme oranı ise % 10.6  olarak saptanmıştır. Ortalama emzirme süresi 14 aydır. (2003 yılı istatistikleri)

    Anne sütünün erken kesilmesinin veya erken dönemde ek besinler verilmesinin sık rastlanan nedenleri, annelerin emzirmede güçlüklerle karşılaştıklarında nasıl davranacaklarını bilememeleri veya sütünün yetersiz olduğunu düşünmeleridir.

    Emzirme konusunda annelerin desteklenmeye ihtiyacı vardır. 

    Son yıllarda Sağlık Bakanlığı’nın çalışmaları ve bütün sağlık personelinin çabalarıyla ülkemizde ‘ilk 6 ay sadece anne sütü verme ve emzirme’ oranları giderek artmaktadır.

    Bütün dünyada ‘Emzirme Haftası’ boyunca anne sütüne verilen önemin, çeşitli toplantılar ve iletişim araçlarıyla toplumun geniş kesimlerine yayılmasına çalışılmakta ve anne sütünün üstünlüğü tekrar hatırlatılmaktadır.


    30 Eylül 2013 Pazartesi

    Kreşe giden çocuğunuzu hastalıklardan koruyun

    0 yorum


    Acaba çocuğum kreş için uygun yaşta mı? Kreşe başlayan çocuklar sık sık hasta oluyorlar eyvah! benimkide hasta olacak mı? Bu soruları kendine soran anne sayısı o kadar çok ki, işte cevabı:

    Kreş İçin Uygun Yaş Nedir?

    Çocuklar doğdukları andan öğrenmeye başlarlar ve ilk eğiticileri anne-babalarıdır. Belli bir yaşa kadar çocuklar için en uygun bakım; kendi evinde, anne veya güvenilir bir yetişkin tarafından  onunla birebir iletişim içinde gerçekleştirilen bakımdır. Çocuklar;  zihinsel, sosyal ve fizyolojik olarak 2 yaşından itibaren yarım gün, 3 yaşından sonra ise tam gün okula gidebilirler.
    Bazı aileler çocuğa bakacak güvenilir biri yoksa veya tercihlerini yuvadan yana kullanmak istiyorlarsa 2 yaşından önce de çocuklarını yuvaya yollamaktadır. Bu durumda aileler seçecekleri kreşte  (bir kreşte olması gereken diğer özelliklerin yanısıra)aşağıdaki özelliklerin olmasına dikkat etmelidirler:

    • Eğitmenin yeterli ilgiyi her çocuğa gösterebilmesi ve çocuklarla  birebir ilişki kurabilmesi için sınıf mevcudunun az, eğitmen sayısının yeterli olması gerekmektedir. 0-2 yaş grubu için eğitmen çocuk oranı ¼’tür.
    • Bu yaş grubu bebeklerin beslenme düzeni özellikle önemlidir.  Diğer yaş gruplarından farklı olarak öğün sayısı fazla (3 ana 2-3 ara öğün) ve öğünde tüketilen miktar azdır. Bu durumu gözeten ve menülerinde  bebeğinizin günlük sağlıklı besin ihtiyaçlarını karşılayan bir kreşi seçin. Kreşten haftalık menü örneğini alın ve verilmeyen besin öğelerini evde tamamlayın. Tabi menünün sağlıklı besinlerden oluşturulmuş olması gerek.
    • Okulda 0-2 yaş grubuna yönelik  güvenlik tedbirleri alınmış olmalıdır.
    • Bu yaş grubu için büyüme gelişme ve hastalıklardan korunmanın önemli unsurlarından biri de uykudur. Çocuğunuz, okulda yaşına göre 1 veya 2 gündüz uykusu uyumuş olmalıdır.
    Ebeveynler; çocuklarının kreşe başlamasıyla sık sık öksürük ve burun akıntısı yaşamasından, ateşlenmesinden, kulak ve boğaz enfeksiyonu geçirmesinden yakınırlar. Bu dönemde  daha önce yılda 4-5 enfeksiyon geçiren çocuğunuzun yılda 8-9 hatta bazen daha fazla enfeksiyon geçirmesi, bağışıklık sisteminin doğal işleyişinin bir sonucudur. Yuvaya başlamasıyla birlikte daha kalabalık bir ortama giren çocuklar, daha önce karşılaşmadıkları enfeksiyon etkenleri ile karşılaşırlar ve daha sık hasta olurlar. Çocukları kreşten alarak bu tür enfeksiyonları  önlemek mümkün değildir. Sadece okul çağına kadar ertelemiş olursunuz. Aksine erken yaşta kreşe/okula başlayan, kalabalığa karışan çocukların ilerleyen yaşlarında bağışıklık sistemlerinin daha güçlü olduğu; bu çocukların büyüyünce alerjik hastalıklara yakalanma riskinin daha az olduğunu gösteren pek çok çalışma vardır.
    Çocuğunuz; altta yatan önemli bir kronik hastalığı yoksa geçirilen enfeksiyonları kolay atlatacak ve ikinci yıl daha az sayıda enfeksiyon geçirecektir. Enfeksiyonla karşılaşan çocuk kreşe yollanmamalı, evde istirahat  ettirilmeli ve bol sıvı alması sağlanmalıdır. Hekim önerisi olmadan antibiyotik kullanmamalıdır. Çünkü bu yaşta geçirilen enfeksiyonların çoğu virüsler tarafından yapılır ve antibiyotik kullanmayı gerektirmez.


    Kreşe Giden Çocuklar İçin Kış Hastalıklarından Korunma Yolları
    • Sağlık bakanlığının önerdiği program çerçevesinde çocuğunuzun aşılarını yaptırın.
    • Çocuklarınızı mevsim normallerine göre giydirin. Aşırı üşütmekten, terletmek ve kalın giysiler giydirmekten kaçının. Çok kalın giydirmek terlemeye bu da sonrasında vücudun soğumasına neden olur. Kreşin kaloriferlerinin ortam ısısının 22-24 derece olacak şekilde yanıp yanmadığını kontrol edin. Maalesef pek çok kreş tasarruf gerekçesiyle kaloriferlerini yakmıyor ve bu da hastalığa davetiye çıkarıyor.
    • Sağlıklı ve dengeli beslenmeyen bir vücut hastalıklara daha açık hale gelir. Bu yüzden kreş menüsünü inceleyin. Eksik besin öğelerini evde tamamlayarak  çocuğunuzun  her besin grubundan uygun miktarlarda almasını sağlayın. Menülerinde abur cubur  ve sağlıklsız yiyeceklere yer veren kreşlerden uzak durun.
    • Hem kreşte hem de evde ortamın nemi iyi ayarlanmalı. Kuru hava solunum yollarında bulunan ve mikropları yakalama fonksiyonu olan, silia adı verilen tüycüklerin işlevini azaltır. Çocuğunuzun odasında ve kreşte kaloriferin üzerine su dolu kaplar bulunmasını sağlayın.
    • Hasta çocukları kreşe göndermeyin. Öğretmen, idareci ve diğer velilerle konuşarak tüm ailelerin aynı yöntemi izlemesini sağlayın.
    • Kış hastalıklarından korunma yollarından biri temizlik kurallarına dikkat etmektir. Çocuklara en az  20 saniye sabun ve su ile ellerini yıkaması gerektiği öğretilmeli ve eğitmenleri tarafından gün içinde sıkça ellerin yıkanması sağlanmalıdır. Eller yıkanmadan göz, ağız ve burun ile temastan kaçınılmalı.
    • Öğrenciler ve personel, öksürür veya hapşırırken ağız ve burunları bir kağıt mendille kapatılmalıdır.
    • Sınıflar sık havalandırılmalı; temas yüzeyleri (masa, sandalye, kapı kolları) sabun ve deterjanla günlük temizlenmelidir. Bir ölçek çamaşır suyuna 9 ölçek su kullanılarak hazırlanan su,  pek çok mikrobu öldürecektir
    • Kreşte  kişiler arası mesafeyi artıracak önlemlerin  (az sınıf mevcudu ) alındığından emin olun.
    • Omega 3, omega 6, A ve C vitamini, çinko bağışıklık sisteminin sağlıklı bir şekilde işlev görmesini sağlayan maddelerdir. Çocuklarınızı  bu besinlerden zengin beslemeye özen gösterin.
    • Kesin olarak ispatlanmadıysa da düzenli probiyotik kullanımının hastalıkları azaltıcı etkisinin olduğunu gösteren yayınlar mevcuttur. Kefir, yoğurt gibi probiyotik içerikte besinleri  sık tüketmek için çocukları özendirin.
    • Hasta olduğu bilinen  veya öksürük, hapşırık gibi belirtileri olan kişilerle  çocuğunuzun mümkün olduğunca temas etmemesini sağlayın.

    Bize yazmak istediğiniz bir şey mi var?

    Ad

    E-posta *

    Mesaj *

     

    LİMAN BEBEK Copyright 2008 All Rights Reserved Baby Blog Designed by Ipiet | All Image Presented by Tadpole's Notez